Yürüdüm İsmail’in mezarının başına, sessizce dua ettim. Güzümün önünde geçti, kararlı mücadele neferliği…
Direnç, ‘Buraya geldiğimde İbrahim abi diye biri vardı. Bana, burada ölenler toprakla değil, çamurla buluşur’ demişti…
Rutubetten öte çamur vardı, derinlere kadar.
Abimi gömeceğimiz mezardan çıkan toprak da çamur gibiydi.
… Ve kapı gibi abimi o ıslak mezarın dibine bıraktık.
Baktım… Baktım… Baktım…
Geride bıraktığı ömründen benim anımsadıklarım gözümün önünden geçti…
Hem gözlerim, hem yüreğim ağladı…
Londra’da kapalı bir tabutla gömüyorlar…
Karadeniz’li Muhittin Yılmaz Hoca’nın duaları hoparlörden tüm mezarlığa yayılıyordu… Türker abimi kırk yıldır tanırmış gibi anlatarak helallik istedi…
Herkes helal etti.
Herkes iyi olduğunu söyledi.
Yoğurtçu Salih ve Afet ablanın ortanca oğlu Türker, Küçük Kaymaklı’da başladığı yaşam yolculuğunun, son durağına Londra’da ulaştı….
Kuru bir toprakla buluşsa ne fark ederdi ki?
Ama, nedense çamuru hazmedemedim…
Keşke abiciğim Kıbrıs’ta toprakla buluşup, Kıbrıs’ta toprak olsaydı…
Bizim insanlarımızı gurbete mahkum edenlere neler söylemek istemezdim ki?
Abimin sonsuza yolculuğunda, anısına saygımla susuyorum…
Benim Türker abim öldü… Bundan sonra yaşama iz bırakamayacak... Anılarda bıraktığı izlerle gönüllerde yaşayacak.”