2004 yılındaki çözüm planını Rum tarafı olarak reddedince, dönemin BM Genel Sekreteri Kofi Annan bir rapor yazarak, Rum tarafının Kıbrıs Türkleri ile adanın yönetimini ve zenginliğini paylaşma niyetinin olmadığını vurgulayarak, izolasyonlar ve ambargoların kalkması gerektiği tespitini yapmıştır. Aradan tam 20 yıl geçti. Bugün için biz Kıbrıslı Türklerin özden gelen egemen eşitlik hakkını kabul etmeye ve adanın yönetimini ve zenginliğini paylaşmaya hazır mısınız? Bu siyasi duruşunuzda bir değişiklik var mı? Son olarak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından etkin bir iç hukuk olarak kabul edilen Taşınmaz Mal Komisyonu’nun yargı yetkisini neden tanımaktan kaçınıyorsunuz?' sorularını sordum.”
Sorularının ana temasının, GKRY’nin adanın yönetimini ve ada etrafındaki zenginliği paylaşmaya hazır olup olmadığı ve Kıbrıs Türk halkına uygulanan haksız kısıtlamaların kalkması gerektiği olduğunu belirten Hasipoğlu, “Rum lider iki net soruya da sinirlenerek cevap vermekten kaçındı ve şahsıma hangi pasaport ile Strazburg’a geldiğini sormakla yetindi” dedi.
Hasipoğlu, şunları da kaydetti:
“Rum lider ardından da ‘Kıbrıslı Türkler de Maronitler, Ermeniler gibi Kıbrıs Cumhuriyeti'nin nimetlerinden yararlanabilmektedir’ cevabıyla aslında Rum tarafının gerçek niyetini ortaya koymuştur. Kıbrıslı Türkleri, Maronitler - Ermeniler gibi bir azınlık olarak görmekte ve bu azınlık hakları çerçevesinde mevcut Kıbrıs Cumhuriyeti’nin parçası olarak bir çözümü öngördüğünün açık bir göstergesidir. Strazburg’da bulunan Rum basınından bazı gazeteciler dahi, Hristodulidis’in Hasipoğlu’na daha ciddi cevaplar vermesi gerektiği yorumlarını yaptılar.”
Rum liderin, çözümsüzlüğün ve izolasyonların ana sebebinin Türkiye olduğunu ifade etmesinin de düşündürücü olduğunu belirten Hasipoğlu, “Kendisi ile birlikte Kıbrıs müzakerelerindeki son büyük zirve olan Crans Montana’da beraberdik. Masayı Anastasiadis’ten önce kendisinin devirdiğini çok iyi biliyorum. Türkiye Cumhuriyeti’nin görüşme sürecinde ne kadar yapıcı bir tutum içerisinde olduğunu ilgili taraflar açıkça bilmektedir” ifadelerini kullandı.
Hasipoğlu, şöyle devam etti:
“İddia ettiği gibi, Türkiye adada işgalci değil, hem Rumlara hem de Kıbrıs Türk halkına 1974 yılında yaptığı müdahale ile barış ve huzur getirmiştir. Eğer Türkiye Kıbrıs Türkünün hayatını kurtarmak için 1974 yılında adaya gelmeseydi, ada Yunanistan’a bağlanmış olacaktı ve biz başka hususları şu an konuşuyor olacaktık."
Kıbrıs Türk halkının sesini Avrupa’daki en üst düzeyde duyurmaya devam edeceklerini dile getiren Oğuzhan Hasipoğlu, “Ben sorularıma net cevap almayı beklemiyordum. Ancak Avrupa Konseyi, Kıbrıs Türk halkının sesini duyurabildiği en üst ve tek platformdur. Kıbrıs Türk halkının hiçbir zaman uluslararası camiaya yanlış yapmadığını, yanlış yapanın Rum tarafı olduğunu, buna rağmen Rum tarafının yaratılan statükodan beslendiğini, geçmişten örnekler vererek hatırlattım. Rum lider bize cevap veremese de, biz sesimizi 300 Avrupalı milletvekiline ve Yunanlı Konsey başkanına duyurmayı başardık” dedi.