1974 yılından bu yana en büyük ekonomik krizin yaşandığı bu şüreçte çok büyük vaadlerle hükümete gelenlerin halkımızı içine düşürdüğü durumu anlatacak kelime bulmakta zorlanıyoruz.
Çalışanlar, emekliler, dar ve sabit gelirli kesimler her gün yapılan zamlarla, hayat pahalılığı altında ezilirken, asgari ücretliler açlık sınırı altında yaşamak zorunda kalırken, ülkeyi yönettiğini iddia edenler figuran olmaktan öteye gidemiyorlar.
“İstikrar” ve “Hükümet Bizim İşimiz” sloganları ile yola çıkanların “Hükümet” derken sadece makam koltuklarını kastettikleri ortadadır. “İstikrar” sözünden ne anladıklarını da yine yaşayarak görüyoruz. Hükümetin güvenoyu almasının üzerinden daha bir hafta geçmeden, UBP 19 Şubat tarihli Parti Meclisi toplantısında kabinede teknokrat bakan olmayacağı kararı alınmasına rağmen yapılan değişiklik mi istikrar? Basın mensuplarını, halkı yalancılıkla suçlayıp daha üzerinden 24 saat geçmeden söylenenlerin birebir gerçekleşmesi karşısında Sn. Başbakan’ın halktan özür dilemesi gerekir.
Tüm bu yaşananlar Kıbrıs Türklerinin iradesinin bir kez daha ayaklar altına alınması değilse nedir? Seçimlerine müdahale edilen, bununla yetinilmeyip kimlerin bakan olunacağına dahi Başbakanın değil, dışarıdan birilerinin karar verdiği bir ülkede “egemen devlet”ten bahsetmek alay konusu olmaktır. Kıbrıslı Türklerin iradesine yapılan bu aşağılayıcı müdahelelere çanak tutanlar bunun sorumluluğundan kurtulamayacaklar. Kıbrıslı Türklerin hiç sayılması, onuru ile bu kadar oynanmasının vebalini er veya geç ödeyecekler.
Güven Bengihan