Hasipoğlu: BM yeni pozisyonumuza saygı göstermelidir

UBP Genel Sekreteri Oğuzhan Hasipoğlu, BM Güvenlik Konseyinin Maraş açılımını kınamasına tepki göstererek, “Türk tarafının yeni kararı, AİHM kararlarına da 550 sayılı karara da uygundur. Maraş KKTC toprağıdır ara bölge değildir... BM’nin kontrolüne verilemez” dedi.

Ulusal Birlik Partisi (UBP) Genel Sekreteri Oğuzhan Hasipoğlu, Maraş konusundaki Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi Başkanlık açıklamasını talihsiz, çağdışı ve adadaki gerçekler görülmeden yapılan bir açıklama olarak niteledi.

Yazılı açıklama yapan Hasipoğlu, “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu’nun aldığı kararla Kapalı Maraş’ın askeri bölge olmaktan çıkarılan kesimine 1974 öncesi sakinleri dışında herhangi birinin yerleştirilmesinin söz konusu olmadığını dolayısı ile Başkanlık açıklamasının gerçeklerle bağdaşmadığını” ifade etti.

Hasipoğlu, “Türk tarafının yeni kararı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına da 550 sayılı karara da uygundur. Maraş KKTC toprağıdır ara bölge değildir; BM’nin kontrolüne verilemez” dedi.

“TMK’YA 335 BAŞVURU YAPILDI”

 

UBP Genel Sekreteri Hasipoğlu, açıklamasında şunları söyledi: “Güvenlik Konseyi’nin 23 Temmuz 2021’de yaptığı 8824. toplantısında, Konsey’in “Kıbrıs’taki Durum” başlıklı maddeyi değerlendirmesine ilişkin olarak Güvenlik Konseyi Başkanı Konsey adına yaptığı açıklamada “Güvenlik Konseyi, 550 (1984) ve 789 (1992) sayılı kararlar da dahil olmak üzere önceki Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarında belirtildiği gibi Maraş’ın herhangi bir bölümünde, sakinleri dışında herhangi bir kişinin yerleşimine yönelik herhangi bir girişimin kabul edilemez olduğunu vurgulamıştır.

Bir Güvenlik Konseyi kararı olmasa dahi, BM Güvenlik Konseyi Başkanlık açıklamasının da talihsiz, çağdışı ve adadaki gerçekler görülmeden alınmış bir karar olduğunu belirtmek isteriz. 

550 sayılı Karardaki temel çekince, yasal sakinleri dışında hiçbir kimsenin Maraş bölgesine yerleştirilmemesidir. KKTC makamları tarafından, gerek Ekim 2020”deki bazı kamusal alanların (Demokrasi ve Kennedy caddeleri) açılması, gerekse 16 Temmuz 2021’de kapalı Maraş bölgesinin bir bölümünün askeri bölgeden çıkarılması kararının, herhangi bir kişinin bölgeye yerleştirilmesi veya bunun teşebbüsü söz konusu değildir. 1984 yılında alınan 550 sayılı BM kararı üzerinden 37 yıl geçmiştir.

37 yıldan günümüze gelinceye kadar 4 tane önemli gelişme olmuştur. 1984 yılında adada serbest dolaşım yoktu. Kıbrıslı Rumların ve Türklerin, Kapalı Maraş’ı görme imkanları ise ancak geçen sene mümkün olabildi. 

AIHM’nin Arestis kararı ışığında 2005 yılında oluşturulan Taşınmaz Mal Komisyonu (TMK), Kıbrıslı Rumların Kapalı Maraş için de karar alma yetkisine sahiptir. TMK, aynı zamanda AIHM’nin etkin bir iç hukuk olarak kabul ettiği bir karar mekanizmasıdır. 

Bugüne kadar Kapalı Maraş sınırları içerisinde TMK’ya 335 başvuru yapılmıştır. Askeri bölgeden çıkarılan 174.643 metrekarelik alanda ise 36 başvuru bulunmaktadır.  37 yıl önce böyle bir karar mekanizması bulunmamaktaydı.

VAKIFLAR ÖRGÜTÜ VE DİN İŞLERİ DAİRESİ TMK’YA TARAF OLMUŞTUR

Vakıflar Örgütü ve Din İşleri Dairesi, kendi haklarını aramak için, Rumların başvuru yaptığı TMK’ya taraf olmuştur. Müzakere masasında Kıbrıs Türk tarafı 8 kez bu bölgenin açılması için öneriler vermiş, ancak hepsi de Kıbrıs Rum tarafınca reddedilmiştir. 

1984 yılında alınan 550 sayılı Güvenlik Konseyi Kararı, yukarıda bahsedilen gelişmelerin olmadığı bir zamanda tasarruf sahiplerinin haklarını korumak için alınmış bir karardı. Aldığımız kararların hiçbiri 550 sayılı kararın hilafına değildir.

Kaldı ki, Maraş bölgesi ara bölge değildir, BM sadece ara bölgede etkin ve fiili bir kontrole sahiptir. Bu bölge, tıpkı açık kısmında olduğu gibi KKTC egemenliğindedir ve toprağıdır. BM yukarıdaki gerçekleri ve gelişmeleri dikkate alarak, 1984 yılında aldığı çağdışı kalmış bu kararını yeni ortaya çıkan gelişmelere bağlı olarak revize etmesi gerekmektedir. 

Maalesef, BM yine kolay yolu seçmiş, bu gelişmelere ve gerçeklere gözlerini kapamış ve 37 yıl önceki duruma kendisini hapsetmiştir. Kaldı ki 1979 yılında Denktaş – Klerides arasında kabul edilen Doruk Anlaşmasında, bölgenin BM idaresine devredilmesi değil, mülklerin BM “gözetiminde” mal sahiplerine iade edilmesinden bahsetmektedir. BM

GÜVENLİK KONSEYİ KARARLARININ İHLAL EDİLMESİ SÖZ KONUSU DEĞİL

BM idaresine devredilme talebi, hiçbir zaman ne Kıbrıslı Türklerin ne de Rumların talebi olmuştur. Bu tamamen BM’nin talebidir. 

Bakanlar Kurulunun almış olduğu tüm kararlar mülkiyet haklarına saygı çerçevesinde olup, uluslararası hukukla tamamen uyum içerisindedir. İddia edildiğinin aksine, BM Güvenlik Konseyi kararlarının ihlal edilmesi söz konusu değildir.

Kaldı ki BM Güvenlik Konseyi kararlarının bağlayıcılığı olmadığı gibi, mülkiyet ve egemenlik haklarının üzerinde de değildir. Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın da ifade ettiği üzere, bu adımlarla Maraş’ta yeni mağduriyetler oluşmayacak, herkesin yararına olacak şekilde, mevcut mağduriyetler giderilecektir. 

Avrupa İnsan Hakları Mahkeme içtihatları bizim iç hukukumuzun bir parçası olduğuna göre, bu başvuruların bir şekilde neticelenmesi gerekmektedir. Davalı taraf KKTC İçişleri Bakanlığıdır. 

Bakanlık, bir şekilde bu davalarda pozisyon almak ve sonuçlandırmak mecburiyetindedir. BM bu siyasi yaklaşımı ile 67-2005 sayılı yasa tahtında kurulan ve AIHM’in etkin bir iç hukuk olarak kabul ettiği TMK’dan daha üstün bir gücü yoktur. 

Her ülkenin kendi çıkarlarını ön planda tuttuğu ve  siyasi kararlar üreten BM’nin yapması gereken Rum- Yunan ikilisinin mesnetsiz iddialarını tatmin etmek değil, TMK yargı sürecine saygı göstermesidir.

BM YENİ POZİSYONUMUZA SAYGI GÖSTERMELİDİR

BM, yeni pozisyonumuza saygı göstermelidir. BM Genel Sekreteri son Cenevre görüşmesinden sonra, sahadaki gerçeklere dayanarak, Kıbrıs’ta artık iki farklı pozisyon olduğunu teyit etmiştir. Bu iki farklı pozisyon tahtında Ortak Zemin olup olmadığı konusunda görüşmeler devam etmektedir.

Hal böyleyken, BM Güvenlik Konseyi Başkanı’nın siyasi eşitliğe sahip iki toplumlu, iki bölgeli bir federasyona dayalı kalıcı, kapsamlı ve adil bir çözüme olan bağlılıktan ve Genel Sekreter’e verdiği destekten söz etmesini ciddi bir çelişki olarak görüyoruz.

UBP olarak, Cumhurbaşkanı Ersin Tatar`ın, Cenevre’de düzenlenen 5+BM gayriresmi toplantısı  sırasında yaptığı öneriler zemininde Kıbrıs Türk tarafının egemen eşitliği ve eşit uluslararası statüsüne dayalı sürdürülebilir, kazan-kazan bir anlaşmaya varılması yönünde verilen çabalarını desteklediğimizi bir kez daha yineler ve BM’den bu irademize saygıyı bekleriz.

Birleşmiş Milletler, Kararlarını sadece Kıbrıslı Rumların haklarını korumak için çıkarmamalı.

BM GÜVENLİK KONSEYİNİN AYIBIDIR…

Annan planı sonrasında, BM Genel Sekreterinin üye ülkelerine “Kıbrıs Türklerine uygulanan uluslararası ambargoların kaldırılması” çağrısında bulunduğu 28 Mayıs 2004 tarihli Kofi Annan imzalı raporunun, BM tarihinde bir ilk olarak 17 senedir Güvenlik Konseyinden onay almayı beklemektedir. 

17 senede bir BM raporu Güvenlik Konseyi Kararına dönüşemiyor ise, BM’nin izolasyonların kaldırılması konusundaki samimiyet ve güvenilirliği tartışmalı hale geldiği belirtmek isteriz. Halbuki 37 yıl önce, bir avuç Kıbrıslı Rum’un haklarını koruma pahasına Maraş konusundaki 550 sayılı BM kararına hapsolup, aynı söylemi yıllarca tekrarlayan BM Güvenlik Konseyinden Maraş konusunda da bir beklentimiz olamaz. 

Öte yandan, yıllar boyunca tüm çözüm planlarına olumlu yanıt veren Kıbrıs Türk halkına 17 senedir hak ettiği ambargoların kaldırılması kararlarını bir Güvenlik Konseyi kararına döndürememek de BM Güvenlik Konseyinin ayıbıdır.

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
LAÜ