Kıbrıs’ta bugün yaşananlar sadece hükümet krizleri, ekonomik darboğaz ya da seçim tartışmaları değildir.
Kıbrıs’ta bugün yaşananlar sadece hükümet krizleri, ekonomik darboğaz ya da seçim tartışmaları değildir. Esas mesele, bu topraklarda iradenin kimde olduğudur. “Kıbrıs Kıbrıslılarındır” diyemediğimiz sürece, sandıklar kurulsa da, binler yürüyüş yapsa da, hükümetler devrilse de değişen hiçbir şey olmayacaktır. Çünkü mesele hükümet değil; bu coğrafyada kimin söz hakkı olduğudur.
Seçim sandığına umut bağlamak, yıllardır süren düzenin halk üzerindeki en tehlikeli illüzyonudur. Renkler değişse de irade aynı kalır; işgalciye nefes aldıran, halkı yönetime yabancılaştıran bir yapı var karşımızda. Demokrasi, hak, hukuk gibi kavramlar, kişisel ve siyasal çıkarlar uğruna eğilip bükülürken, halk sadece seyirci konumunda kalmaktadır. Bu düzeni değiştirecek olan şey sandıktan değil, halkın ortak şuurundan geçer.
Kıbrıs Türk halkı artık yalın bir gerçekle yüzleşmeli: Ne ekonomik reçeteler, ne dışa bağımlı hükümet modelleri, ne de günü kurtaran popülist çözümler bu adanın geleceğini belirleyebilir. Ancak ve ancak bu toprağın gerçek sahipleri, yani Kıbrıslılar, kendi kaderlerini ellerine aldıkları gün bir dönüşüm başlayabilir. Bunun için önce zihinsel işgal kırılmalı, aidiyet duygusu yeniden filizlenmelidir.
Bu yüzden şimdi en çok ihtiyaç duyduğumuz şey; birleşik, kararlı ve köklü bir yurt mücadelesidir. Partiler üstü, ideolojilerden bağımsız, halktan yana bir duruş… Ve bu duruşun en yalın, en net ifadesi: Kıbrıs Kıbrıslılarındır! Bu ilke etrafında birleşmeyen her çağrı, her eylem, her sandık oyunu, yalnızca bir oyalama aracıdır. Gerçek değişim için önce bunu görmek, sonra da birlikte söylemek gerekir.