Kıbrıs Türk Tabipleri Odası, meme kanserinin erken evrede tedavi edilebilir olduğunu belirterek, tarama yöntemlerine ilişkin bilgiler aktardı.
“Kendi kendine meme muayenesi erken tanı açısından önemli bir aşamadır”
“40 yaşında üstündeki her kadının şikâyeti olmasa bile yılda bir kez mamografi yaptırmalıdır”
“Tanı yöntemleriyle saptanan kanserlere biyopsi aşamasına gelene kadar ‘kesin’ gözüyle bakılmaz”
Kıbrıs Türk Tabipleri Odası, meme kanserinin erken evrede tedavi edilebilir olduğunu belirterek, tarama yöntemlerine ilişkin bilgiler aktardı.
Kıbrıs Türk Tabipleri Odası Yönetim Kurulu Üyesi ve Eğitim Sorumlusu Radyoloji Uzmanı Dr. Sinem Şığıt İkiz tarafından yapılan yazılı açıklamada, meme kanserinin kansere bağlı ölümlerde akciğer kanserinin ardından geldiği ve kadınlarda en sık görülen kanserler arasında ilk sırada yer aldığı kaydedildi. Meme kanserinin erken evrede tedavi edilebilir olduğu belirtilerek tarama programları ve yöntemlerinin önemine vurgu yapılan açıklamada, Kuzey Kıbrıs’ta kolorektal kanser, meme kanseri ve serviks kanseri olmak üzere Dünya Sağlık Örgütünün önerdiği üç kanser türünde tarama yapıldığı bildirildi.
Meme kanseri için kullanılacak tarama yöntemine hastanın yaşı, meme yapısı ve fizik muayene bulgularına göre karar verildiğinin anlatıldığı açıklamada, kişinin kendini muayene etmesinin ve 40 yaşından sonra düzenli olarak hekime başvurarak yılda bir kez mamografi yaptırmasının meme kanserinin erken tanısında çok etkili olduğu vurgulandı.
Açıklamada, “Ülkemizde kadınlarda meme kanseri tarama programı kapsamında; 20 yaşından sonra her kadına ayda bir kendi kendine meme muayenesi yapması için danışmanlığın verilmesi, 40 yaşından büyük kadınlarda yılda bir doktor tarafından klinik meme muayenesi, 40-69 yaş arası kadınlara 2 yılda bir mamografi çekimi önerilmektedir.” denildi.
-Meme kanseri tarama protokolü…
Kuzey Kıbrıs’ta Sağlık Bakanlığı tarafından yürütülen ulusal meme kanseri tarama programı dahilinde 40-69 yaş arasındaki kadınlara iki yılda bir mamografik tarama yapıldığının belirtildiği açıklamada, meme kanseri açısından yüksek riskli olan kişilerde mamografi taramasına 40 yaşından önce başlandığı aktarıldı.
Açıklamada şu ifadelere yer verildi:
“Birinci derece akrabasında menopoz öncesi meme kanseri olanlar, 10-30 yaşları arasında göğüs bölgesine yüksek doz radyasyon tedavisi almış olanlar, BRCA 1-2 gen mutasyonu taşıyıcısı olanlar ve test edilmese de bu mutasyon taşıyan hastaların birinci derece akrabaları, kişisel meme kanseri hikayesi olanlar ve daha önce yapılan meme biyopsilerinde ‘atipi’ gibi yüksek riskli lezyon saptanan kadınlar yüksek riskli hasta grubunda kabul edilir.
Tanımlanan bu grupta mamografik tarama başlama yaşı için diğer hastalara önerilenden farklı belli kurallar uygulanmaktadır. Örnek olarak; annesine menopoz öncesi meme kanseri tanısı konulan kız çocuklarına mamografi taramasına annenin tanı aldığı yaşın 10 yıl öncesi taramaya başlanır. BRCA 1-2 gen mutasyonu olanlarda taramaya 30 yaşında, erken yaşlarda göğüs bölgesine ışın tedavisi alanlarda, ışın tedavisinin bitiminden 8 yıl sonra mamografi taramasına başlanmaktadır. Bununla birlikte, yüksek riskli hasta grubunda bile mamografi taraması önerilen başlanma yaşı en erken 25 yaştır.
Meme ile ilgili şikâyeti ve muayene bulguları olan 30-35 yaşından büyük kadınlarda, 40 yaşından genç olmalarına rağmen mamografi çekilebilmektedir. 40 yaşından genç hastalarda ise meme ile ilgili şikâyet ve klinik muayene bulgularında ilk başvurulan görüntüleme yöntemi ultrasonografidir. Ultrasonografiden sonra kanseri işaret eden bulgular varsa, radyolog mamografik incelemeyi de isteyebilmektedir.”
-Kendi kendine meme muayenesi…
Açıklamada, “Kendi kendine meme muayenesi”nin (KKMM) erken tanı açısından önemli bir aşama olduğu belirtilerek, kişinin kendi kendine meme muayenesini nasıl yapacağı şöyle tarif edildi:
“Adet gören kadınlar, özellikle adetin bitmesinin ardından ilk 10 gün içerisinde bu muayeneyi yapabilir. Adet görmeyen kadınlar ise ayın belirli bir gününü seçebilir. Gözle muayene bir aynanın karşısına geçerek yapılır. Eller bele konularak memelerin orantılı görünüp görünmediği kontrol edilmelidir. Öte yandan memede çöküntü, renk değişikliği veya gözle görülebilecek bir kitle olup olmadığı bakılmalıdır. Aynı işlem eller yukarıya kaldırılarak tekrarlanmalıdır. Daha sonra elle muayeneye geçilmelidir. Meme başının etrafında başlayarak hafifçe dokunup dairesel hareketlerle meme dokusu kontrol edilir. Bu işlem iki memeye de yapılmalıdır. Muayene hangi memeye yapılıyorsa ters elle kontrol sağlanmalıdır.”
-Klinik meme muayenesi…
Klinik meme muayenesinin (KMM) ise 40 yaşında üstündeki her kadının meme ile ilgili şikayeti olmasa bile yılda bir kez genel cerrahi uzmanı tarafından muayene edilmesi olarak tarif edildiği açıklamada, burada muayene sıklığının risk faktörlerinin bulunması ve memede saptanan belirtilere göre doktor tarafından belirleneceği kaydedildi.
- Mamografi…
Açıklamada, memenin radyografisi ya da röntgeni olarak tanımlanan mamografide, düşük dozda X ışınları (radyasyon) yardımıyla memenin iki plak arasında hafifçe sıkıştırılarak iç yapısının görüntülendiği belirtilerek, “Mamografi teşhis ve tarama amacıyla kullanılan bir görüntüleme yöntemidir. En yaygın kullanılan radyolojik tarama testi olan mamografik tarama; meme kanserini erken evrede yakalamakta ve meme kanserine bağlı ölüm oranlarını azaltmaktadır. Mamografi erken tanıda kullanılan en önemli görüntüleme yöntemidir. Mamografi sırasında her iki meme için ikişer plan olmak üzere dört temel poz alınmaktadır. Radyoloğun bu grafileri değerlendirmesinin ardından gerekli görülür ise ek çekimler istenebilmektedir. Mamografinin tanısal başarısı açısından adet öncesi ve sonrasında meme dokusu daha hassas olduğundan mamografinin adet bitiminden sonra çekilmesi tavsiye edilmektedir. Çekim sırasında bel üstü çıplaktır. Görüntüyü etkilememesi açısından işlem öncesi meme ve koltuk altı bölgesine deodorant, talk pudrası ve losyon sürülmemesi gerekmektedir. Mamografi incelemesine gelirken hastaların varsa önceki mamografi filmlerini ve sonuçlarını de yanlarında getirmeleri eski sonuçlarla yeni sonucu karşılaştırmak açısından çok önemlidir.” ifadeleri kullanıldı. Açıklamada, 40 yaşında üstündeki her kadının şikâyeti olmasa bile yılda bir kez mamografi yaptırması gerektiği de eklendi.
-Ultrasonografi…
Açıklamada, ultrasonografi yöntemi şöyle anlatıldı:
“Meme ultrasonunda ses dalgaları sayesinde meme içindeki oluşumlar karşıdaki monitöre aktarılır. Ultrasonografi; X ışını ile çalışmadığından radyasyon içeren bir görüntüleme yöntemi değildir. Her ne kadar kolay uygulanan bir yöntem de olsa işlemi yapan hekimin bu konuda deneyimli olması önemlidir.
Ultrasonografi meme kanseri taramasında tek başına kullanılan bir yöntem değildir. Meme dokusu yoğun olan hastalarda mamografik duyarlılık azalmakta ve mamografiye ek ultrasonografi incelemesi taramaya eklenmektedir. Ayrıca ultrasonografi, mamografide saptanan bir kitlenin yapısının solid ya da kistik olduğunun belirlenmesinde kullanılmaktadır.
35 yaşın altındaki genç hastalarda fizik muayene bulgusu veya şikâyetin olması durumunda ilk başvurulan görüntüleme yöntemi ultrasonografidir. Bunun dışında; çocuklarda, gebelerde ve emzirme dönemindeki kadınlarda şikâyet olması durumunda, radyasyon içermediğinden öncelikle ultrasonografiye başvurulmaktadır. Ultrasonografi ayrıca, biyopsi yöntemlerini uygulama sırasında kılavuz olarak da kullanılmaktadır. Meme dokusu yoğun olan kadınlarda mamografiye ek olarak meme ultrasonu da istenebilir.”
-MRG…
Manyetik rezonans görüntüleme (MRG) yönteminin “büyük mıknatıslarla oluşturulan güçlü manyetik alan içinde radyo dalgaları kullanılarak görüntü elde edilmesi” olarak anlatıldığı açıklamada, bunun radyasyon içermediği, vücudun doğal yapısında bulunmayan oluşumları ve farklılıkları tespit etmek için kullanıldığı ve yumuşak dokuların görüntülenmesinde çok başarılı sonuçlar verdiği kaydedildi.
Açıklamada, MRG’nin genellikle ilk adım olarak kullanılmadığı, bazı durumlarda diğer görüntüleme yöntemlerine destek amaçlı kullanıldığı ve yüksek riskli hasta grubunda taramada mamografiye ek olarak istenebileceği de belirtilerek, “MRG incelemesi meme görüntülemede; bazı meme kanserlerinde ameliyat öncesinde lokal evreleme (boyut, yerleşim, ek odak, cilt ve kas tutulumu değerlendirilmesi) amacıyla, yüksek riskli hastaların bazı alt gruplarında meme kanseri taramasında mamografiye ek olarak, mamografi ve ultrasondan sonra problem çözücü olarak, mamografi ve ultrasonda gösterilemeyen gizli meme kanserlerinde asıl odağın gösterilebilmesi amacıyla, ameliyat öncesi kemoterapi alan hastalarda kemoterapinin etkililiğini takip etmek amacıyla ultrasona ek olarak, silikon implantı olan hastalarda implant sorunlarında (yırtılma şüphesi gibi…) problem çözücü ve meme kanseri tedavisi sonrasında kontrol amaçlı kullanılabilir.” ifadeleri kullanıldı.
“Yukarıdaki tarama ve tanı yöntemleri sonucunda kanser şüphesi varlığında biyopsiye başvurulur.” denilen açıklamada, biyopsinin memeden hücre ve doku örneği alınarak patolojik inceleme yapılması olduğu aktarıldı. Radyoloji uzmanının biyopsi alınacak uygun tekniğe ve alacağı örneğin miktarına, meme yapısı ve lezyonun durumuna göre karar verdiğinin belirtildiği açıklamada “Biyopsi ile örnek alma sonrası, inceleme işlemini patologlar laboratuvar ortamında ve mikroskoplarla yapar. Yukarıda bahsettiğimiz diğer tanı yöntemleriyle saptanan kanserlere biyopsi aşamasına gelene kadar ‘kesin’ gözüyle bakılmaz. Biyopsi hem kanserin kesin tanısını koyar hem de kanserin detaylarının öğrenilmesini sağlar.” ifadelerine yer verildi.